Merhaba,
Yeni bir tasarım, yeni bir dönem. Bu Hafta Ne İzlesem? artık yeni adresinde, hoş geldiniz!
Evden çıkıp bu muhteşem yaz günlerine yakışan büyülü zamanlar geçirmek isterseniz, istikamet Beykoz Kundura’nın yedinci kez düzenlediği Bir Yaz Gecesi Festivali.
Yarın başlayıp 20 Ağustos’a dek sürecek etkinlikler, Boğaz kıyısında, açık havada keyifli akşamlar vadediyor.
Üstelik öyle hemen filmi izledim, kaçtım yok. Kapı açılışları cuma 19.00, hafta sonuysa 18.00’de. Erken gidip Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya sergisini ücretsiz gezebilir, yeme-içme alanlarında ortamın tadını çıkarabilirsiniz. Üstelik en az dört kişi giderseniz, gösterimlerde %20 indiriminiz oluyor. Detaylar aşağıda.
Peki Bu Hafta Ne İzlesem? abonesi olmanın ayrıcalığı yok mu? 6 Ağustos'taki Kızgın Güneş / Plein Soleil etkinliğine üç adet çift kişilik davetiyemiz var! Hemen bu e-postaya “istiyorum” diye cevap atın. İlk yazanlar kazanır.
Haftaya görüşmek dileğiyle.
Serkan Çellik
Önemli not: Aposto’daki takipçi listemize KVKK nedeniyle ulaşamıyoruz. Elon Musk beyefendi Revue’yü kapattığı için de Aposto öncesi dönemde kim bülteni takibi bırakmıştı, bilemiyoruz. O yüzden eğer bu e-posta izniniz dışında size ulaştıysa özür dileriz. En alta inip kolayca listemizden çıkabilirsiniz.
Disney+
08 Ağustos: Only Murders in the Building dönüyor. Başlarını çok sevdiğimiz dizi, zaman geçtikçe kendi kuyruğunu kovalamaya başlamıştı. Meryl Streep, Paul Rudd ve Jesse Williams’ın ekibe katıldığı üçüncü sezonda bakalım nasıl bir iş ortaya çıkmış.
On bölümün ilk ikisi birlikte yayınlanacak.
BluTV
07 Ağustos: Emmy adayı HBO dizisinin ikinci sezonu başlıyor: Winning Time: The Rise of the Lakers Dynasty, spor dünyasının en saygın ve en baskın hanedanlarından biri olan Los Angeles Lakers'ın hem sahada hem de saha dışındaki etkilerini, takımı oluşturanların 80'lerdeki profesyonel ve kişisel yaşamları üzerinden inceliyor.
Kundura Sinema
Bir Yaz Gecesi Festivali’nin Restore Klasikler programı bu yıl film ve müziğin birlikteliğinden ilham alıyor ve 1979’da kaybettiğimiz hem Oscar hem Grammy ödüllü İtalyan besteci Nino Rota’ya odaklanıyor.
Rota’nın müziklerini yaptığı beş filmden üçü bu hafta, kalan ikisi 18-19 Ağustos’ta gösterilecek.
04 Ağustos: Federico Fellini’nin kostüm tasarımı Oscar’a layık görülen zamansız klasiği Tatlı Hayat / La Dolce Vita, Roma'da yaşayan bir tabloid gazetecinin hayatından bir haftayı anlatıyor.
05 Ağustos: Fellini’nin karakteristik büyülü gerçekçilik tarzının eşsiz bir örneği olan fantastik komedi 8½, Marcello Mastroianni, Claudia Cardinale ve Anouk Aimée gibi ikonik oyuncularıyla 60 yıl sonra hâlâ çekici olmayı başarıyor.
06 Ağustos: Alain Delon’un, Patricia Highsmith’in ikonik Tom Ripley karakterine can verdiği Kızgın Güneş / Plein Soleil, sürprizlerle dolu senaryosuyla seyirciyi diken üstünde tutan bir gerilim klasiği.
Beykoz Kundura nerede mi? Yalıköy, Süreyya İlmen Cd. No:1, 34820 Beykoz/İstanbul adresinde. Aracıyla gelenlere otopark parasız ya da Beşiktaş’tan kalkan ücretsiz tekneyle ulaşım çok kolay.
Peki biletler nerede? beykozkundura.com
Üç filmin de başlama saati: 21.00
Kundura Sinema & Sahne’yi Facebook’ta, Instagram’da ve Twitter’da takip edebilirsiniz.
Beykoz Kundura’nın web sitesi, Facebook, Instagram, Twitter ve YouTube adresleri de her daim güncel.
MUBI
Öneri programımız kapsamında bir arkadaşını bültenimize abone yapan herkese bir aylık MUBI üyeliği hediye ediyoruz. Bu bağlantıdan abone olduğuna emin olduktan sonra arkadaşınızın bilgilerini bize gönderin ve üyelik kazanın.
03 Ağustos: Fakir Baykurt’un 1954 tarihli aynı adlı romanından 1962’de Metin Erksan tarafından uyarlanan Yılanların Öcü, 1985’te Şerif Gören tarafından bir kez daha filme alınmıştı.
04 Ağustos: Bir kuaförlük yarışmasına katılan stilist ölü bulununca diğer yarışmacılar katili ortaya çıkarmaya çalışır. Medusa Deluxe; şüphe, rekabet ve güvensizlik üzerine kurulu.
05 Ağustos: Yeryüzünün Kraliçesi / Queen of Earth’ün başrolünde, Selin Gürel’in 2015’in en iyi kadın oyuncu performanslarından birini verdiğini düşündüğü Elisabeth Moss var.
06 Ağustos: Jafar Panahi’nin Berlin’de Jüri Büyük Ödülü kazanan Ofsayt / Affsaid filminde İslam Cumhuriyeti yasaları uyarınca futbol maçlarına katılmaları yasak olan birkaç genç kız, erkek kılığına girerek Tahran'ın Azadi Stadyumu'na gizlice girmeye çalışıyor ve tutuklanıyorlar.
07 Ağustos: Aquarela adlı belgeselinde yönetmen Victor Kossakovsky, Rusya’nın donmuş göllerinden Venezuela’nın şelalelerine uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
08 Ağustos: Felix Van Groeningen’in Kırık Çember / The Broken Circle Breakdown’u bir kez daha günün filmi.
09 Ağustos: Kazım Öz belgeseli Son Mevsim: Şavaklar / Demsala Dawi: Sewaxan, koyun ve keçilerini alıp yazı geçirmek üzere dağa çıkan bir grup insanı takip ediyor.
Netflix
03 Ağustos: Heartstopper, ikinci sezonuyla dönüyor.
03 Ağustos: Güneşin Karanlığında / The Lincoln Lawyer dizisinin 2. sezonu 2. kısımla tamamlanıyor.
03 Ağustos: Suudi Arabistan yapımı Keşmekeş / Ras Bras, bizim Batı özentisi aksiyonlarımıza benziyor. Eski bir suç baronunu arabalarına alan iki kafadarın komik olması amaçlanan macerası diyelim.
03 Ağustos: Manga uyarlaması Zom 100 – Bucket List of the Dead / Zom 100: Zombie ni Naru made ni Shitai 100 no Koto, dünya zombi istilasına uğrayınca ölmeden önce yapmak istediği şeyleri tamamlama derdine düşen bir genci anlatıyor.
08 Ağustos: Zombi temalı reality şov Zombi Evreni / Zombieverse, elbette Kore yapımı.
09 Ağustos: Dört bölümlük belgesel dizi Ladies First: A Story of Women in Hip-Hop, kadınların hip-hop üzerindeki etkisini araştırıyor.
IMDb Pro
Ryan Gosling’i yıldız yapan beş film.
Le Cinéma Club
Tina Satter ile soru cevap.
Haftanın Eleştiri Yazıları
Tanju Baran, çok sevdiğini söylediği Oppenheimer'ı yazdı.
Ve Şimdi Haberler!
Andrew Lincoln ve Danai Gurira’nın Rick ve Michonne rollerine döneceği, merakla beklenen yeni dizi The Walking Dead: The Ones Who Live’ın 2024’te yayınlanacağı kesinleşti. Diğer The Walking Dead spinoff’ları Dead City ve Daryl Dixon’sa şimdiden ikinci sezon onaylarını aldı.
Variety sinema yazarı Owen Gleiberman, Nolan’ın 12 filmini sıraladı.
İçinde Yaşamak İstediğim…
Sevdiğimiz isimlere “içinde yaşamak istedikleri film ya da diziyi” sormaya devam ediyoruz. 60. konuğumuz Fırat Özeler, seçtiği filmse Ölümsüz Kadın / L’Immortelle (1963).
Hayatımın bir döneminde kafamın içini en çok meşgul eden mesele İstanbul'du. Bu tuhaf şehirle kurduğum aşk ve nefret ilişkisini uzun yıllar anlamlandıramadım. Hatta çoğu zaman bu ilişkiyi, basit bir ergenlik bunalımı olarak gördüğümü de itiraf etmeliyim. Bu şehri sevmiyordum: Kalabalığı, gürültüsü, bitmeyen hareketi, insanların her an bana okkalı bir küfür etmeye hazır oluşları canımı yakıyordu. Ancak ondan kopamıyordum da: O somurtkan kalabalığın içinde kendinden bile kaçıp kurtulma şansını başka neresi verir insana?
İşte ben böyle bir dönemde izledim L’Immortelle'i. Alain Robbe-Grillet'nin 1963 tarihli bu hayal-filmi, İstanbul'a dair bazen klişe, bazen ise tamamen içten tüm kavgamı bitirdi. O yüzden, bana sorulan bu güzel soruya gönül rahatlığıyla cevap veriyorum: Beni içine kabul eder mi bilmiyorum ancak o sokaklarda bir kez olsun yürüyebilmeyi çok isterdim.
Hayaletlerle dolu bir İstanbul Grillet'ninki. Zamanın donduğu, yaşayanların belki binlerce yıldır o camilerde, yıkık dökük surların diplerinde, mezarlıklarda; bir balmumu heykeli misali beklediği bir şehir. Her şey bir oyundan ve dekordan ibaret. Herkesin bir görevi var. Bana düşen yıllarca hareketsiz dikilmek olacak belki Yeni Cami'nin önünde; ancak hiçbir şeyin değişmeyeceğinin, içindeki her şeyi, yıkık da olsa dökük de olsa koruyacağının sözünü verecek bana o İstanbul.
"Sen de koruyacağım şeylere dâhilsin,” diye seslenecek, "Gel, burada sonsuza dek yaşa. Bu oyunun parçası ol; ama kendin ol."
Dünyada her şeyin bu kadar hızlı yok olup ruhsuz taklitleriyle bu kadar hızlı yer değiştirdiği başka bir şehir var mıdır bilmiyorum. Sabah uyanıp Balat'a gidiyorum. Ömrünün sonuna gelmiş, ayakta zor duran bir ahşap konağın önünden geçiyorum; onun iki sokak altında, içi pırıl pırıl parlayan, dışı ahşap bir konak görünümlü beton otelde kalan turistleri görüyorum. L'Immortelle'in turistlerinden epey farklılar. Bu oyunbaz şehrin kendilerine vadettiklerinin farkında bile değiller.
Ancak ben farkındayım:
Grillet'nin balmumu müzesinin sonsuz bir sakini olamayacağım belki; ancak ömrümün sonuna kadar bu derme çatma şehirde, o hayaletleri bekleyeceğim.
Vizyonda Ne İzlesem?
🐢 Ninja Kaplumbağalar: Mutant Kargaşası / Teenage Mutant Ninja Turtles: Mutant Mayhem: Serinin yeni animasyon halkasının senaryosunda Seth Rogen ve Evan Goldberg’in de imzaları var, yani filmin komik olması bekleniyor.
🌳 Orman Çocuğu: Güç Uyanıyor / The Awakening of the Mini World: IMDb'de olmayan bir film izlemek isterseniz...
👹 Mir Anka: Haftanın yerli cin filmi.
👴🏻 Nefes Alma / Old Man: Ormanda kaybolan bir adam, bacasında duman tüten bir kulübeye girip içindeki yaşlı adamdan yardım ister ancak bu iki insanın karşılaşması sıradan bir tesadüf değildir.
🇪🇸 Venüs'te Görüşürüz / See You on Venus: Ölmek üzere olan 18 yaşındaki öksüz bir kız, biyolojik annesinin izini sürmek için İspanya’ya gider ve annesi olma ihtimali olan kadınlarla görüşmeye başlar. Tabii bunlar bahane, Avrupa görüntüleri eşliğinde güzel kızımızla yakışıklı oğlanın aşkı şahane.
🦈 Meg 2: Çukur / Meg 2: The Trench: 2018’de çok para kazanan Jason Statham’lı köpek balığı aksiyonuna devam filmi geldi.
👶🏻 Başkalarının Çocukları / Les enfants des autres: Basit görünen durumlardan derin duygular çıkaran çok iyi bir Fransız filmi. Tavsiye.
🇪🇬 Rubinin Ailesi / Bait El Ruby: Mısır’dan gelen komedi, sürekli bağıran karakterleriyle bizim yerli yapımlara benziyor ama sanki biraz daha kaliteli.
Ali Ulvi'den Vizyon Notları
“Anne Olmaktan Ötesi Yok!”
Bir kadına ve bence bir insana bahşedilen en olağanüstü, tuhaf, müthiş ‘yücelik’, anne olmak! Daha ötesi yok. Doğaldır ki adalet, annelikte de herkese eşit dağıtılmamış. Bazı kadınlar için çocuk doğurmak sıradan bir iş haline gelirken, kimileri ne kadar parçalansa da anne olamıyor. Sebepler bin türlü.
Virginie Efira’nın (1977-) gerçek yaşına yakın Rachel karakterini oynadığı Başkalarının Çocukları / Les enfants des autres, tam da bu annelik içgüdüsünden yola çıkarak hüzünlü duraklara uğruyor. Rachel, hayran olduğu yeni sevgilisinin kız çocuğunu sarıp sarmaladıkça, hamile kalamama probleminin çıkmazında aslında ne kadar yalnız olduğunu hissediyor. Anne olmanın anlamını, kız kardeşinin gönülsüz gebeliğinin heyecanı ya da bir öğrencisini mutlu etmenin huzuruyla keşfetmeye çalışsa da sonuçta, bedeni içinde gelişen bir candan yoksundur. Zaten sevdikleri de başkalarının çocuklarıdır.
Rebecca Zlotowski, filmini en hassas döneminde, hamileliği sürerken çektiği için, bir kadının iş, sevgili, akrabalar, hobiler arasında mekik dokurken hasret duyduğu tek şeye tam olarak odaklanmış. Bu denli hakiki, samimi, sürükleyici, iyi anlatılmış bir karakter, karşımıza her filmde çıkmıyor. Geçen ay Paris Hatıraları / Revoir Paris’te seyrettiğimiz Virginie Efira, sinema için bir kazanç. Bir afişte adını görmek, o filme güvenmemiz için yeterli gibi.
Ayrıca...
IMAX şirketi nasıl kuruldu, bugünlere nasıl geldi? CEO’su anlatıyor.
Katkılarından dolayı Ali Ulvi Uyanık, Fırat Özeler, Ozancan Demirışık, Zeynep Şima, Beykoz Kundura ve MUBI Türkiye’ye teşekkür ederiz.
Bağımsız yayıncılığa destek olmak isterseniz 10 TL, 25 TL, 50 TL, 75 TL ya da 100 TL karşılığında Dijital Teşekkür Kartları alabilir ve dilerseniz sevdiklerinize hediye olarak gönderebilirsiniz.