Merhaba,
Bu hafta Kasap Havası ile tanıyıp sevdiğimiz Çiğdem Sezgin’in ikinci uzun metrajı Suna vizyona giriyor. Sinemamızda örneğini bulmanın zor olduğu özgün bir kadın hikâyesi anlatan filmi perdede görmeniz tavsiye olunur. Yönetmenin zihninde ufak bir gezinti içinse bülteni aşağı kaydırmanız yeterli çünkü kendisi bu sayının konuk yazarı.
Beykoz Kundura’nın Bir Yaz Gecesi Festivali sona eriyor. 20 Ağustos’ta gerçekleşecek Tatlı Hayat etkinliği için üç çifte davetiyemiz var. Boğaz havası alıp DJ performansıyla eğlendikten sonra Fellini’nin şahane klasiğini restore kopyasından izlemek için hemen bu e-postayı “istiyorum” diye yanıtlayın.
Haftaya görüşmek dileğiyle.
Kundura Sinema
20 Ağustos’ta sona erecek Bir Yaz Gecesi Festivali’nin Restore Klasikler programı bu yıl, film ve müziğin uyumlu birlikteliğinden ilhamla hazırlandı. Federico Fellini, Luchino Visconti, Franco Zeffirelli gibi İtalyan sinemasının usta yönetmenleriyle yaptığı ortaklıklar kadar Baba / The Godfather serisinin efsanevi tema müziğiyle de tanıdığımız İtalyan besteci Nino Rota’ya odaklanan programda, 1979 yılında kaybettiğimiz Oscar ve Grammy ödüllü müzisyenin çalıştığı klasik filmler, restore edilmiş kopyalarıyla seyirciyle buluşuyor.
18 Ağustos: Baba / The Godfather
19 Ağustos: Baba 2 / The Godfather Part II
20 Ağustos: Tatlı Hayat / La Dolce Vita
Prime Video
Dolores Roach, 16 yıllık haksız hapis cezasının ardından kentsel dönüşümün hâkim olduğu, yeniden yapılandırılmış Washington Heights'a döner. Tutkulu bir marihuana kullanıcısı olan eski dostu Luis ile bir araya gelen Dolores, Luis’in empanada dükkanının bodrum katına sığınır ve burada masöz olarak çalışmaya başlar. Masaj becerileriyle “Sihirli Eller” olarak tanınan becerikli Dolores’in, dönüştürülen Washington Heights’ta hissettiği güvenlik duygusu hızla tehlikeye girer ve zorlu koşullara dayanmak için önceden düşünülmemiş önlemlere başvurmak zorunda kalır.
The Horror of Dolores Roach, sekiz bölümlük ilk sezonuyla yayında.
Netflix
17 Ağustos: Komedi dizisi The Upshaws’un 4. kısmı yayınlanacak.
18 Ağustos: Sayesinde maceralara atıldığı büyülü dövüş değneği egosunu arşa çıkaran bir maymun, karşılaştığı köylü kız sayesinde kendisiyle yüzleşir. Maymun Kral / The Monkey King, tüm aileye uygun bir animasyon.
18 Ağustos: Webtoon uyarlaması Kore dizisi Mask Girl, dış görünüşünü beğenmediği için internette maskeyle yayın yapan genç bir kadının altüst olan dünyasını konu ediyor.
18 Ağustos: İyi Adamın 10 Günü’ne bayılanlar için çekilen Kötü Adamın 10 Günü, sahip olduğu her şeyi kaybettikten sonra kötü biri olmaya karar verip adını değiştiren Sadık’ın hikâyesi.
MUBI
Öneri programımız kapsamında bir arkadaşını bültenimize abone yapan herkese bir aylık MUBI üyeliği hediye ediyoruz. Bu bağlantıdan abone olduğuna emin olduktan sonra arkadaşınızın bilgilerini bize iletmeniz yeterli.
Platformda bugün Martin Scorsese’nin Kahkahalar Kralı / The King of Comedy’si izlenebilir.
19 Ağustos: Tüm İstanbul’u sarsan elektrik kesintisi bir tek Deniz’in evini etkilemez. Ben Tek Siz Hepiniz, Nükhet Taneri ve Sami Barış Kefeli’ye Antalya’da En İyi Kısa Film Ödülü getirmişti.
20 Ağustos: Doğdukları günden beri babaları tarafından evde hapis tutulan 12 yaşındaki ikiz kardeşleri anlatan Elma / Sib, Samira Makhmalbaf’a Locarno’da ödül getirmişti.
21 Ağustos: Birinin sağ diğerinin sol gözünde tembellik olan iki kişi, tamamen karanlıkta kalacakları bir eve kapanır ve ortama alıştıktan sonra halüsinasyonlar görmeye başlar. Çare Zifiri Karanlık / Pitch Black Panacea, yedi dakikalık, animasyon destekli bir yapım.
Le Cinéma Club
Ünlü Alman film yapımcısı Christian Petzold’un uzun süredir peşini bırakmayan sinematik bakışlar ve Gümüş Ayı ödüllü son filmi Kızıl Gökyüzü / Roter Himmel’e ilham veren yaz filmleri.
Disney+
23 Ağustos: Star Wars’un etinden sütünden faydalanan Disney, şimdi de Ahsoka dizisi yaptı. Anakin Skywalker’ın eski padawan’ı Ahsoka ile Thrawn arasındaki mücadeleyi anlatacak yapımın başrolünde Rosario Dawson var.
23 Ağustos: 24 Şubat’ta vizyona giren Ant-Man ve Wasp: Quantumania / Ant-Man and the Wasp: Quantumania, tam 6 ay sonra Disney+’a geliyor.
İçinde Yaşamak İstediğim…
Sevdiğimiz isimlere “içinde yaşamak istedikleri film ya da diziyi” sormaya devam ediyoruz. 61. konuğumuz Çiğdem Sezgin, seçtiği filmse 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün / 4 luni, 3 săptămâni și, 2 zile (2007).
4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün, Romanya yapımı Cristian Mungiu filmi… 2007 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ile FIPRESCI ödülünü kazandı. 1987’de, Komünist Romanya'da geçen filmde Bükreş’te bir üniversite yurdunda Gabita’nın, oda arkadaşı Otilia’nın yardımıyla gebelikten kurtulmasının tek çözümü; yasa dışı kürtaj olması uğruna başlarına geleni anlatır film. Gabita, hamileliğini sonlandırmak için, yasadışı olan bu işlemi yapan Doktor Bebe ile ucuz bir otelde buluşur. Ancak olaylar bekledikleri şekilde gerçekleşmez.
Rumen Yeni Dalga sineması, Çavuşesku rejimine öfkeyle meydan okuyor, dönemle hesaplaşıyor ve toplumsal belleği fazlasıyla önemsiyor. 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün filmi Rumen Yeni Dalga sinemasının güçlü örneklerinden biri ve benim en sevdiklerim arasında başlarda geliyor.
Filmin karakterleri ve mekânları Çavuşesku rejiminin katastrofik etkilerini bütün ağırlığıyla taşıyor. Yıllar önce Transilvanya Film Festivali için çıktığım yolculukta bir tam günü Bükreş’te geçirmiş ve kentte gördüğüm herkesin ve her şeyin neredeyse bir enkazdan kurtulmuş misali ayakta durduğunu görmüş ve derinden hissetmiştim. Herkes yaralı ve kederliydi. Yeni olan hiçbir şey yoktu. Eski ise acı vericiydi. Severim acının kederin üstüne gitmeyi. Yaralı insan severim. Yaralarına dokunmayı daha da severim... Bükreş de İstanbul’a benziyor zaten. Sonra Drakula’nın şatosunun yer aldığı Cluj adlı kente geçmiş ve küflenmiş, yosun tutmuş Bükreş’i unutmuştum.
Romanya’da kürtaj, 1966’da çıkan bir yasayla yasaklanır fakat kürtaj sayısında azalma olmaz. Kürtajın yasak olduğu dönemde istemedikleri gebeliklerden kurtulmak için yasa dışı, sağlıksız yollara başvurmak zorunda kalan 500 bin kadın canından olur. Romanya’da 1989’da kürtaj yeni bir düzenlemeyle serbest bırakılmıştır.
Film, illegal kürtaj filmi ama aynı zamanda iki genç kadının eril düzen içindeki dayanışmasının ve zaten dayanışmadan başka bir çıkar yolun da olmadığının filmi bence. Başta gördüğümüz akvaryumdaki iki balık, Gabita ve Otilia’dır. Başka kimse de yoktur. Gidecek yerleri de… Kızlar yurttaki odalarında ağda yapar.
Liseyi ve her iki üniversiteyi de İstanbul’da okumuş bir öğrenci olarak Erenköy Kız Lisesi’ndeki yatılı kızlar ve sonra Çemberlitaş Kız Yurdu’nda kalanlar ve onların odaları demirden dolapları, havlu çorapları pas tutmuş çarşafları can sıkıcı desenli battaniyeleri hep öykülerimi süslerdi gençken…
İllegal kürtajı yapacak olan Doktor Bebe, Otilia ve Gabita’nın unutulmaz otel odası sekansında orada olmayı arzu ederdim. Gerçekte de film setinde de… Doktor Bebe’nin kürtajı yapmak için paradan daha fazlasını istemesi, kadınların çaresizliği, doktorun acımasızlığı, odanın soğukluğu, şehrin soğukluğu, insanların otel çalışanlarının mesafeli ve insanı tedirgin eden bakışları…
Otilia’nın gittiği evdeki doğum günü kutlanan yemek masasında benim de bir yerim olsun isterdim. Otilia o evden dönerken gece vakti, Gabita’yı merak ederken, karanlık soğuk sokaklarda koşar adım yürürken ona arkadaş olmak isterdim.
Mungiu’nun, gerginliği, güvensizliği ve kaygılı atmosferi yaratmaktaki başarısı müthiş!
Gençliğim film setlerinde geçtiğinden olsa gerek yağmurda çamurda, karanlıkta ayakta ve sokakta olmak, meseleleri çözmek, olmayanı oldurmak, bir yerlere yetişmek, zamanla yarışmak, önüme bakarken arkamda bıraktığımı da düşünmek zorunda olmak… Bütün bunlar karakterimi, karakterim de hayatımı belirledi. Bu filmdeki kadınlar gençliğimi hatırlatıyor bana. Doğu Avrupa ve Balkanlar’ın her daim ilk gençliğime denk gelen yılları çağrıştırdığı da gerçek… Romanyalı yönetmen arkadaşım Cornel Gheorghita, Çavuşesku dönemini dibine kadar yaşamış, canı çok yanmış biri… Çavuşesku devrilince Fransa’ya göçmüş bir akademisyen… Hoşuma gidiyor ondan dinlemek dönemi… Filmlerini çekmek için Romanya’ya gidiyor Cornel. Toprağından kültüründen kopmuyor, kopamıyor. Tam da o dönemi anlatan bir filme hazırlanıyor şimdi... Galiba insan en iyi bildiğinden çok yaşadığını anlatıyor.
Filme dönersek, filmin son sahnesinde Otilia ile Gabita otelin terasında otururlar. Bu konuda konuşmama kararı alırlar. Garson gelir ve onlara az evvel kurtuldukları et parçalarına benzer yiyecekler sunmayı önerir. Tam bir ‘kurtuluş’ yoktur. Gabita’nın önüne konan et tabağı eril yapının “ben buradayım” deme şeklidir. Otilia etten uzak durur, sadece bir şişe soda ister. Otilia başına gelenleri sindirmek ister.
Vizyonda Ne İzlesem?
😱 Havas İlm-i Cin: Haftanın yerli cin filmi.
🔫 Suikastçılar / The Collective: Afişteki yüzler Charlize Theron ve Matt Damon’a benzese de onlar değil. Ortalama bir aksiyon.
🏚️ Dehşet Evi / In Isolation: Dört arkadaş doğum günü kutlamak için kırsalda bir eve gider ve… Yerden yere vurulan bir gerilim filmi daha.
😈 İfrit-i Musallat: Bir cin filmi daha.
🏁 Rally Road Racers: Dünyanın en iyi otomobil yarışçısı olmak isteyen hayvanlarla ilgili bir animasyon.
🇨🇴 Bataklık / Quicksand: Evliliklerinde sorun yaşayan bir çift, Kolombiya tatilleri sırasında çıktıkları yürüyüşte başlarını belaya sokar: Evet, bir bataklığa düşüp kurtulmaya çalışıyorlar. Metascore puanı 43.
💃 Carmen: Türkiye’nin yeni sweetheart’ı Paul Mescal’ın yarı çıplak dövüştüğü ve dans ettiği bir Carmen uyarlaması. Okumadıysanız, kitabı epey ucuz.
🦋 Blue Beetle: Yeni DC uyarlaması, vücudu acayip bir teknolojiyle bütünleşen gencin süper kahraman olma yolculuğunu anlatıyor. Üç dakikalık fragmanı izlerseniz, gitmenize gerek kalmayabilir.
🏳️🌈 Bırak Artık Şu Yalanlarını / Arrête avec tes mensonges: Ünlü bir yazar, 35 senenin ardından memleketine dönüp gençlik aşkının oğluyla tanışınca, gömülü sırlar açığa çıkar.
🦚 Suna: Çiğdem Sezgin’in ikinci uzun metrajı; orijinal hikâyesi, yoğun atmosferi, Nurcan Eren’in varlığı ve olgun sinema diliyle parlıyor. Haftanın en iyisi.
🇷🇺 Büyülü Kahramanlar: Büyük Macera / Koshchey: Nachalo: Rusya menşeli bir animasyon daha.
🌳 Kaçak Avcılar: Ormanda kamp yapan bir aile, kaybolan çocuklar ve bazı düşük IQ'lu kaçak avcılarla ilgili çocuksu bir yerli komedi.
Ali Ulvi'den Vizyon Notları
"Hay Sizin Düzeninize!"
Filme adını veren Suna, feleğin çemberinden geçmiş olgun bir kadın. Yanlış anlaşılmasın, belli ki gözünü karartıp sevmiş, savrulmuş, kazık yemiş, malda mülkte gözü olmamış, hayatı dibine dek yaşamaya çabalamış, gerektiğinde her şeyi bir çırpıda silmeyi göze almış. Peki ne olmuş? Bir dikili ağacı olmayan, namerde muhtaç bir kadın olarak tanıdıklarının yanında kalmaya başlamış. Hani iyilik yapmayı pek severiz ya! Suna’yı küçük bir yerleşim yerinden dul bir adamla evlendirirler. Yatacak, doyacak bir yer; harçlık verecek koca. Düzen böyle işlemez mi zaten? Kocalık ve karılık vazifeleri üzerinden…
Çiğdem Sezgin, ilk filmi Kasap Havası’nda da öyküsünü lafı eğip bükmeden ve 'yukarıdan', soğuk, yabancı bir bakışla değil, tam da aşağıdan, sokaktan, içten anlatıyordu. Yine, Suna ve karşılaştığı erkekler üzerinden, tavrını hiç bozmadan, mikro bir toplumsal okuma yapmış. Suna’yı, kadınların kalın çizgilerle çizilmiş sınırlar içinde, nankörlük yapmadan nefes alıp vermelerinin uygun bulunduğu dar çevrede incelemiş… Şimdi de içen, sevmekten korkmayan, eyvallah etmeyen, yazık ki hoyratlığın da hedefi olan yani yaşamı çalkantılarıyla hissetmeye çalışan bir kadınla, içimizde bir tür isyan ateşi yakmış. O sessiz, vakur, onurlu finali unutmak ise mümkün değil.
Suna’yı, Rıza ile tanıyıp âşık olduğumuz Nurcan Eren oynadığı için belki de gözümüzü perdeden bir saniye bile ayıramadık. Bildiğim, sinemamızın karakterler galerisine yeni bir portrenin armağan edildiği. Şahane.
"İlk Aşkla Yüzleşme"
Philippe Besson, otobiyografik romanında, kalıplar içine sıkışmış rollerin dışına çıkarak, nihayet etrafına yalanlarla ördüğü kozayı parçalıyor; ergenliğinin ilk aşkını anlatıyor. Seksle tanışmasını, kalbinin göğsünü parçalarcasına kaçıverdiği buluşmaları, öpücükleri, oyunları… Sonrasında kopuşu, terk edişi ve ünlü bir yazar olarak yıllar sonra davet edildiği kasabasında, artık sevgilisinin olmadığı bir hayatta, onun oğluyla tanışmasını…
Olivier Peyon, uyarlama senaryo ortağı ve yönetmeni olduğu filmde, bir konyak firmasının iki yüzyıllık mirasını kutlamak için kasabasına gelen yazarın, ilk dakikalardan başlayarak, anılarla genişleyen hikâyesini öyle bir noktaya getiriyor ki, perdeden her seyirciye bir ayna tutuyor. Tüm duygusal geçişler, iç hesaplaşmalar, pişmanlıklar, yalanlar, aslında bizimle ilgili oluveriyor.
Bırak Artık Şu Yalanlarını / Arrête avec tes mensonges, romanların labirentlerinde gizlenen sırlarla ilgili zevkli keşiflerin paylaşıldığı bir incelik. Seyrettiğim en dürüst ve dokunaklı LGBTQ+ filmlerinden biri.
Bravinsan-Thylacine ikilisinin iliklerimize işleyen müziklerine de tutulduğumu belirteyim.
"Yönetmen Dans Bestecisi Olursa"
Prosper Mérimée’nin kısa romanından George Bizet’nin bestelediği 4 perdelik opera Carmen, ilk sahnelendiği 1875 yılından bu yana, özellikle “Aşk Asi Bir Kuştur” şarkısıyla kuşaktan kuşağa ve sanat disiplinlerine ilham vererek günümüze ulaştı. Eserin başkahramanı ve aşk alanında usta olan çingene kızdan yola çıkarak sinema için serbest uyarlamalar yapıldı. Mesela yönetmen Otto Preminger, 1954’teki Carmen Jones’da, oyuncularını Afro-Amerikalılardan oluşturmuştu.
Fransa-Avustralya ortak yapımı bu yeni uyarlamaya, Siyah Kuğu / Black Swan’da koreograf olarak çalışan Benjamin Millepied damgasını vurmuş. Yani, müzik, dans ve şarkılar, mevzuya baskın çıkıyor. Hakkını teslim etmek gerek. Yönetmen Millepied liderliğindeki koreograflar, koltuklara çakılı kaldığınız gösteriler hazırlamışlar.
Carmen, annesini öldürenlerden kaçarak Meksika-ABD sınırında tehlikeye giriş yapan ve Afganistan’da savaşmış asker Aidan’la karşılaştıktan sonra da belalı bir yolculuğa atılan genç bir kadın. Melekler Şehri LA’de, Masilda tarafından işletilen bir gece kulübüne sığınan kaçak aşıklar, seyredeni, müzikal estetiğin gölgelerine ve albenili renklerine çekiyorlar.
Filmin çekildiği yer olan Avustralya’nın geniş ekrana yakışan coğrafyasını iyi kullanan Millepied, oyuncu yönetiminde arkasını sağlam bir üçlüye dayayarak rahat etmiş görünüyor. Son iki Çığlık / Scream filminden anımsayabileceğiniz Melissa Barrera’nın yetenekleri çok yönlü. Paul Mescal’ı tanıtmaya gerek var mı? Oscar adayı olduğu Aftersun’la edindiği hayran kitlesi hazır kıta gibi. Daha eski kuşak ise, ‘sinemanın en güzel çirkini’ Rossy de Palma adını görünce filme kattıklarını görmek isteyeceklerdir.
Bu Carmen uyarlamasına vurulmuyor ama bazı bölümlerini epey seviyorsunuz.
Ayrıca...
Netflix Game Controller uygulaması TV'nizle eşleşiyor ve telefonunuzu veya mobil cihazınızı kullanarak Netflix'te oyun oynamanıza olanak tanıyor.
Katkılarından dolayı Ali Ulvi Uyanık, Çiğdem Sezgin, Ozancan Demirışık, Beykoz Kundura ve MUBI Türkiye’ye teşekkür ederiz.
Bağımsız yayıncılığa destek olmak isterseniz 10 TL, 25 TL, 50 TL, 75 TL ya da 100 TL karşılığında Dijital Teşekkür Kartları alabilir ve dilerseniz sevdiklerinize hediye olarak gönderebilirsiniz.