Merhaba,
Festival sezonu başladı. Yorgos Lanthimos’un Altın Aslan’a ulaştığı Venedik’in hemen ardından şu günlerde Toronto Film Festivali heyecanı yaşanıyor. 17’sinde bitecek Toronto’nun ertesi günü 30. Adana Altın Koza başlayacak ve Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne’si Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Bugün Ayvalık’ta başlayan Uluslararası Film Festivali’yse altı gün sürecek ve sonra 7 Ekim’e kadar Antalya’yı bekleyeceğiz.
Evden çıkmam diyenler için duraklama dönemindeki dijital platformların gösterim takvimiyse hemen aşağıda.
Haftaya görüşmek dileğiyle.
MUBI
Öneri programımız kapsamında bir arkadaşını bültenimize abone yapan herkese bir aylık MUBI üyeliği hediye ediyoruz. Bu bağlantıdan abone olduğuna emin olduktan sonra bilgilerini bize iletin ve üyelik kazanın.
Yayında: 2015 yapımı Hatıraların Masumiyeti / Innocence of Memories, Masumiyet Müzesi’nin evrenini sinemaya taşırken, İstanbul’un melankolik bir portresini çıkarıyor. Filmin metni İngiliz sinemacı Grant Gee ve Orhan Pamuk tarafından kaleme alınmış.
15 Eylül: Bu ay Ümit Ünal’ın dört filmini kataloğuna ekleyecek platform, 9 ile başlıyor.
16 Eylül: En İyi Film dahil 7 dalda Oscar kazanan Her Şey Her Yerde Aynı Anda / Everything Everywhere All at Once, MUBI’ye geliyor.
17 Eylül: François Truffaut’nun az sayıdaki renkli filmlerinden biri olan Penceredeki Kadın / La femme d'à côté, Tristan ve İsolde destanının modern bir yorumu. Gérard Depardieu ve Fanny Ardant, iki eski sevgili rolünde.
18 Eylül: Sovyet avangardının ve sinemanın sessiz döneminin dönüm noktası kabul edilebilecek 1929 tarihli belgesel Kameralı Adam / Человек с киноаппаратом’da Dziga Vertov büyük bir Sovyet şehrindeki bir günün “kino-eye” portresini sunuyor.
19 Eylül: Marc Forster’ın ümit vadeden bir yönetmen olduğu günlerden kalma Gitme / Stay’in başrollerinde Ewan McGregor, Naomi Watts ve Ryan Gosling var. Yazansa, inanmazsınız, o zamanlar iki başarılı senaryosu filme çekilen ve Game of Thrones finalini mahvetmesine daha 14 yıl olan David Benioff.
20 Eylül: 1988 yılında Figaro dergisi ünlü yönetmenlere kısa filmler sipariş etti ve beş filmlik bir seçki ortaya çıktı. O filmlerden biri de David Lynch’in 26 dakikalık Vahşi Batı komedisi The Cowboy and the Frenchman’iydi.
TOD
Yayında: Mutluluğu ve gerçeği arayan bir grup kentli kadının hayatına zaman kırılımlarıyla ayna tutan Sarmaşık Zamanı’nın kadrosunda Burçin Terzioğlu, Onur Tuna, Hazal Türesan, Yiğit Kirazcı, Tilbe Saran ve Emre Karayel var. Her perşembe iki yeni bölüm yayınlanıyor.
15 Eylül: Kişisel bir trajedinin ardından yaralarını sarıp, iyileşmek umuduyla İngiltere kırsalında inzivaya çekilen ancak etrafını çevreleyen ormanda biri ya da bir şey tarafından takip edilmeye başlanan bir kadını anlatan Adamlar / Men’in beyni; Ex Machina ve Annihilation ile yönetmen olarak da çıkışını sürdüren deneyimli senarist Alex Garland.
16 Eylül: BAFTA’ya aday gösterilen Buluşma / Mass, bir okulda yaşanan silahlı saldırı sonrası saldırganın ve okuldaki kurbanlardan birinin ebeveynlerinin, hayata devam edebilmek için buluşup konuşmayı kabul etmeleri üzerine.
17 Eylül: Birçok türü aynı potada eritmeye çalışan Güney Kore yapımı bilimkurgu Evrenler Savaşı / Alienoid, karışık eleştiriler almıştı.
Netflix
14 Eylül: Sosyetik bir kadın, bir akşam eve geldiğinde kocasını ve iki arkadaşını ölü bulur. Perşembe Dulları / Las viudas de los jueves, zenginliğin bedelini irdeleyen bir mini dizi.
14 Eylül: Sindirella ve Kırmızı Başlıklı Kız’ı bir “Katil Kim?” hikâyesinde buluşturan Japonya yapımı Once Upon a Crime / Akazukin, Tabi no tochu de shitai to deau, masalsı ve eğlenceli bir cinayet öyküsü anlatmaya soyunuyor.
15 Eylül: Şili'nin yakın tarihinden esinlenen bir paralel evreni resmeden kara komedi Kont / El Conde, faşizmin simgelerinden Augusto Pinochet'yi Güney Amerika’nın soğuk ucunda, harap bir malikânede gizlice yaşayan bir vampir olarak betimliyor. Bu kadarı bile ilginç zaten ama yönetmen Pablo Larraín desek, izlememek için bahaneniz kalmaz sanırız. Üstelik geçen hafta Venedik'te En İyi Senaryo Ödülü kazandı.
15 Eylül: Jennifer E. Smith'in aynı adlı romanından uyarlanan romantik komedi İlk Bakışta Aşk'ın İstatistiksel Olasılığı / Love at First Sight, New York'tan Londra'ya giden bir uçakta tanışıp geceyi birlikte geçiren ancak indikten sonra havalimanında birbirini kaybeden iki genç aşığı konu ediyor.
15 Eylül: Yaz bitti ama yaz dizileri gelmeye devam ediyor. İkinci sezonuyla dönen Bambaşka Bir Yaz / Surviving Summer, iki özel okuldan atılan bir zengin kızının akıllansın diye Avusturalya sahillerine gönderilmesini konu ediyor. Dalgalar, sörf ve yakışıklı erkekler… Ne ceza ama!
15 Eylül: Kulüp, ikinci sezonuyla dönüyor.
Le Cinéma Club
Çok sevdiğimiz sinemacılardan Ira Sachs, sevdiği beş filmi anlattı.
Festival Scope
80. Venedik Film Festivali’nden seçilmiş 8 kısa filmi, 30 Eylül’e kadar ücretsiz izleyebilirsiniz.
Ve Şimdi Haberler!
Apple TV+, ilk Almanca dizisinin hazırlıklarına başladı: Kara komedi türündeki Wanda Nerede? / Where’s Wanda?.
Aaron Paul, Breaking Bad’in Netflix’teki gösterimlerinden hiç para alamadığını açıkladı.
İçinde Yaşamak İstediğim...
Sevdiğimiz isimlere “içinde yaşamak istedikleri film ya da diziyi” sormaya devam ediyoruz. 64. konuğumuz İdil Akkuş, seçtiği diziyse Heartstopper.
Alice Oseman’ın Türkçeye “Kalp Çarpıntısı” ismiyle çevrilen ve bakanlık tarafından müstehcen bulunduğu gerekçesiyle çevrimiçi satışı durdurulan çizgi romanının uyarlaması Heartstopper, tam da şu anda, Türkiyeli LGBTİ+’lar olarak nefret politikalarının odağında olduğumuz hedef gösterildiğimiz bir dönemde, içine girip “başka bir yaşam mümkün”ü deneyimleyebileceğimiz bir dünya sunuyor bize. Bunu tüm iyimserliğiyle, samimiyetiyle, doğrudan ama asla didaktik olmayan tavrıyla, karakterlerine içinde bulundukları zor durumlar için acımamızı değil onları anlamamızı, dinlememizi isteyen bir yerden, hiçbir acelesi ve büyük hikâye kırılmalarına ihtiyacı olmadan başarıyor.
Henüz iki sezonu yayınlanmış olan dizide, Charlie’nin peşinden Truham ve Higgs liselerinin öğrencilerinin arasına dalıyoruz. Charlie okulundaki açık kimlikli eşcinsel olan çocuklardan yalnızca biri. Yaşadığı travmatik ilişkiyi ilk bölümlerde geride bırakırken, ragbi takımının yıldız oyuncusu Nick ile tanışıyor ve Nick’in cinsel yönelimini keşfedeceği, Charlie’nin de hem bir başkasını hem de kendini yeniden sevmeyi öğreneceği bir süreç başlıyor. Bu sürece “başlarına ne gelecek”ten ziyade “şimdi neler hissedecekler, ne gibi değişimlere uğrayacaklar” sorularıyla eşlik ediyoruz. Dizi, Charlie ve Nick’in gelişen dostlukları ve aşkının yanı sıra, arkadaş gruplarında olan bitene ve yalnızca okuldaki öğrencilere değil öğretmenlere de bir bakış atarak temsiliyet alanını genişletiyor. Charlie’nin daha önce uğradığı zorbalığı fark etmiş ve ona hem maddi hem manevi olarak güvenli alan sağlamış bir öğretmen olan Nathan ve o güne kadar hep sert tavırlarıyla gördüğümüz bir diğer öğretmen Mr. Farouk ile Paris gezisi sırasında aralarında bir ilişki başlıyor. Geç saatte otelin koridorlarında eğlenen öğrencileri odalarına gönderdikten sonra Mr. Farouk açılma sürecini 20’li yaşlarının sonunda yaşadığı için bu güzel gençlik anılarını yaşama şansını kaçırdığından bahsediyor. Ve dizinin gençlik heyecanına uyan bir şekilde kendini yeni keşfetmiş bir yetişkinin heyecanı da hikâyeye dahil oluyor. Gördüğümüz bir diğer yetişkin karakter ragbi takımının koçu Singh, Charlie ve Nick’i soyunma odasında öpüşürken gördükten sonra Nick ile konuşurken kendi lezbiyen ilişkisinden ve açılma sürecinden örnekler veriyor ve henüz bu sürecin içinde olan Nick için ekliyor: “Kimseye bu bilgiyi borçlu değiliz.” Bu cümle dizide birden fazla kez tekrarlanıyor ve bunu kendimize hatırlatmamız gereken bir yere yerleştiriyor.
Bir gençlik aşkı izleyeceğimizi sanarak oturduğumuz koltuktan, var olmanın, var olduğun şekilde kabul edilmenin, sevilmenin, dayanışmanın, dışlanmanın, keşfetmenin, açılmanın, geç yaşta açılmanın, transfobinin, dostluğun, yeme bozukluklarının, manipülasyonun, anlayışın, kendini sevmenin ne demek olduğu üzerine düşünerek ayrılıyoruz.
Tüm bu karamsar ve zor temaları alışık olmadığımız bir iyimserlikle bize sunan Heartstopper’ın dünyası, içinde yaşadığımız dünyanın dertlerine gözünü kapatmıyor, aksine tüm bunları değişmez birer gerçek olarak görmeyi reddederek umudun kapısını aralıyor. Karakterler; aile baskısı, homofobi, zorbalık gibi sorunları yaşarken çevrelerinde mutlaka onlara, güvenen, yalnız olmadığını hissettiren bir halka bulunuyor. Kuir hikâyelerde görmeye çok da alışık olmadığımız bu ütopik sayılabilecek tabloya ne kadar ihtiyacımız olduğunu biraz da “içinde yaşamak isteyeceğim film” sorusunu düşünürken fark ettim. 28 yaşında Türkiyeli bir lubunya olarak, 15-16 yaşlarındaki gençlerin dünyasında tahminimden fazlasını, lise yıllarımı, dostluklarımı, heyecanlarımı, şimdiyi, mücadelemizi ve bunların taşıdığı potansiyeli buldum. Hem duygusal hem de politik olarak harekete geçme isteği uyandıran, ütopyaların o kadar da uzağımızda olmadığını hatırlatan dizi, hem yetişkinlerin hem de ergenlik çağındakilerin kendilerine ait çok fazla şey bulabileceği bir alan açıyor. Bugüne kadarki temsil edilmeyişlerimizin, yetersiz veya sorunlu temsillerin açtığı yarayı iyileştiriyor, bıraktığı boşluğu dolduruyor ve bize sanki “ne yalnız ne de yanlışsın” diye sesleniyor ekranın ardından.
İçinde bulunduğumuz karanlık bizi daha da çevrelerken, her geçen gün nefret söylemlerinin, cezasızlığın, sansürün, barınma krizinin, işsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin, ırkçılığın, göçmen düşmanlığının, çevre katliamlarının dozu artarken, bir arada duran ve direnen insanların sayısı da yükseliyor.
Bu var olma mücadelesi içinde bir soluklanma molası vermek isteyenler, LGBTİ+ temsiliyeti izlerken trajik sonlar ve karamsar hikâyeler yerine bu sefer yüzünde bir gülümsemeyle ekrana bakmak isteyenler için Heartstopper umutlu ve kucaklayıcı bir buluşma noktası.
Vizyonda Ne İzlesem?
🔪 Venedik'te Cinayet / A Haunting in Venice: Shakespeare’den sonra Agatha Christie’ye dadanan Kenneth Branagh’dan bir Hercule Poirot uyarlaması daha. Bize artık sürekli aynı filmi çekiyormuş gibi geliyor ama tabii siz daha iyi bilirsiniz.
🙊 Maymun Kral Geri Döndü / Xi You Ji Zhi Zai Shi Yao Wang: 2021 Çin yapımı animasyonun vizyon tarihi, “neden şimdi” dedirten cinsten.
🎅 Silüet: Bir Yılbaşı Kâbusu: Üç genç kadının yılbaşı gecesi yaşadıkları erkek şiddeti, bir süre sonra korku filmine dönüşüyor gibi bir senaryo.
👽 Metruk: Dünyayı istila eden ve nihayet Türkçe konuşan uzaylıların olduğu bir yerli komedi macera.
🇨🇳 Terracotta Krallığı / Yong Zhi Cheng: 2021 Çin yapımı bir animasyon daha. Neler oluyor?
👹 Vesnan: Haftanın yerli cin filmi.
💞 After: Her Şey / After Everything: Süne süne yüzüne bakılacak hâli kalmayan serinin yeni ve dediklerine inanılırsa son filmi.
🐞 Mucize: Uğur Böceği ile Kara Kedi / Miraculous – Le film: Aynı adlı diziden uyarlanmış, Fransa yapımı animasyon.
🇭🇷 Güvenli Bir Yer / Sigurno Mjesto: 24 saatlik bir periyodu anlatan aile dramı hem Locarno’dan ödüllü hem de Hırvatistan’ın Oscar aday adayı.
🦹🏻♂️ Tavuri: Derviş Zaim’in ikinci belgeseli, şeytan lakaplı Mustafa Serttaş adlı şahıstan yola çıkarak suç, suça bağımlılık, toplum ve özgürlük kavramlarının peşine düşüyor.
👻 Lanetli Miras: Yanlış Adres: Lanetli bir köy, paranormal olaylar, amatör oyunculuklar, gerçek olduğu iddia edilen ipe sapa gelmez bir hikâye…
Ali Ulvi’den Vizyon Notları
“Merhametin Filmi”
Derviş Zaim’in Paralel Yolculuklar’dan sonraki ikinci belgeseli, bir yönetmen olarak beslendiği ve geliştiği bir çalışma olmuş. Tavuri (Şeytan) lakaplı Mustafa Serttaş’ı, Zaim’in kendisi sekiz yaşındayken tanımış. Aynı mahallede yaşıyorlarmış. Zaim, onun 2019’daki ölümünden önceki son beş yılını takip etmiş.
Tavuri kim? Kuzey Kıbrıs’ın gelmiş geçmiş en büyük dolandırıcısı. Şiddete asla bulaşmamış. Çalkantılı bir ailenin yoksullukla sınanmış çocuğu. Okumamış, suça bağlanmış. Üç kez evlenip bir kızı olmuş. Tavuri’yi, cezaevinde, dışarıya çıkıp yine dolandırıcılık (!) yaparken, Londra’daki kardeşinin yanına gittiğinde takip ediyoruz. Onunki, kâh mizahi, kâh dramatik fakat içten içe hep vicdanı olan bir hikâye.
Cezaevinde kalırken bile orayı dolandıracak kadar yetenekli bu adam, aslında hayatı boyunca biraz huzur, biraz şefkat istiyor, biraz da küçük keyifler peşinde koşuyor. Her gün sanki gezegeni kurtarırcasına yırtınan birçoğumuz gibi. Parası olduğunda herkes onu sömürürken, o bir şey istediğinde neredeyse hep düş kırıklığı yaşıyor.
Zaim, 93 dakika boyunca bir insanı anlatıyor. Evet suçlu, evet kişilik bozukluğundan mustarip, evet asabi, evet toplumla dalgasını geçiyor ama maskesiz bir insan. Merhamet onu tanımlayacak doğru sözcük. Sonuç olarak, Tavuri epey bir hayat dersi içeriyor.
“Bir İnsanın Hayat ile İşi Bitmişse…”
Belirsizlikler ve soru işaretleriyle dolu, hasta olandan çok sevenlerini içten içe kemiren ve alt üst edebilen en zor hastalıklar, mental olanlardır. Çoğu kez çözümsüzdür. Hastayı uyuşturarak devam ettirmek yaygın bir seçenektir. Fakat ya bir insanın bu hayatla işi bitmişse, yani fena halde ‘gitmeye’ niyetliyse?
Juraj Lerotić, yazdığı, yönettiği ve başrolünü oynadığı otobiyografik izler taşıyan filmi Güvenli Bir Yer / Sigurno Mjesto’da, intihar teşebbüsünde bulunan genç adamın, erkek kardeşi ve annesi tarafından nasıl bir kozaya alınmaya çalışıldığını öykülüyor. Uzun bir süre gibi gelmesin; öykü sadece 24 saatlik bir zaman dilimini kaplıyor. Kuşkusuz, problemin nedenine, nasılına ve geçmişine dönük kurcalamalara girilmemesi doğru bir tercih olmuş. Önce Zagreb, daha sonra ailenin yerleşim yeri Split’te geçen dram, her an her şey olacakmış gibi, seyirci üzerinde tam bir baskı uygulamaya çalışıyor.
Ancak, tanık konumunda seyrederken fazlaca ayrıntıya ve sıkıntıyı artırmak için başvurulan kadrajlara maruz kalıyorsunuz. Bu bir süre sonra, içsel sıkıntıdan, hantal bir filmden sıkılmaya dönüyor. Sabrınız zorlanıyor.
Keşke, giriş ve özellikle final bölümlerinin yüksek gerilimi, sadece bu iki bölümle sınırlı kalmasaydı. Çünkü mental sorunlu bir hastanın peşinde, gerilimin soluğu her an ensenizdedir.
Ayrıca...
Call Me by Your Name’in Oscar’lı senaristi James Ivory’nin 1981 tarihli filmi Dörtlü / Quartet, dört kişi arasındaki aşk ilişkisi üzerine bir roman uyarlaması.
Katkılarından dolayı Ali Ulvi Uyanık, İdil Akkuş, Ozancan Demirışık ve MUBI Türkiye’ye teşekkür ederiz.
Bağımsız yayıncılığa destek olmak isterseniz 10 TL, 25 TL, 50 TL, 75 TL, 100 TL ya da 500 TL karşılığında Dijital Teşekkür Kartları alabilir ve dilerseniz sevdiklerinize hediye olarak gönderebilirsiniz.
Teşekkürler 🌸
bsr.busra.cvz@gmail.com