Merhaba,
Sevdiğimiz yönetmenlerden Baz Luhrmann’ın en az sevdiğimiz filmi Avustralya / Australia, yeniden kurgulanarak altı bölümlük bir dizi oldu: Faraway Downs. 610 kilometre uzunluğundaki orijinal çekim filmlerinden epizodik anlatıma uygun şekilde yeniden inşa edilen materyal, 21 Ekim’de SXSW Sydney Screen Festival’da prömiyer yaptıktan sonra 26 Kasım’da ABD’de Hulu’ya, bizde de büyük ihtimalle Disney+’a gelecek. Nicole Kidman’ın “Bu filme baktığımda yaptığım şeyden gurur duyamıyorum” dediği yapımda Hugh Jackman diğer başroldü.
Haftaya görüşmek dileğiyle.
Geçen Hafta Ne İzlendi?
Listelerin, sıralamaların çok sevildiğini biliyor ve yeni bir bölüme başlıyoruz. Bundan sonra her hafta, Bu Hafta Ne İzlesem? okuyucularının bir önceki bültende en çok hangi içeriklere ilgi gösterdiğini açıklayacağız.
İşte 172. sayımızda en çok ilgi çeken beş içerik:
Karanlık Gece – Netflix
Usher Evi’nin Çöküşü / The Fall of the House of Usher – Netflix
R.M.N. – MUBI
Şeytan Davası / The Devil on Trial - Netflix
MUBI
Öneri programımız kapsamında bir arkadaşını bültenimize abone yapan herkese bir aylık MUBI üyeliği hediye ediyoruz. Bu bağlantıdan abone olduğuna emin olduktan sonra bilgilerini bize iletin ve üyelik kazanın.
Platform bu hafta dört farklı günde yedi film yayına veriyor.
19 Ekim: Günümüz Rusya’sının en başarılı yönetmenlerinden Andrey Zvyagintsev imzalı Sürgün / Izgnanie; doğduğu köye, babasından kalma eski bir eve taşınan bir adam ve ailesini anlatıyor. Başrol oyuncusu Cannes’da ödüllendirilmişti.
20 Ekim: The Artist filmiyle Oscar kazanıp ismini dünyaya duyuran Michel Hazanavicius’un 2022 yapımı Kestik! / Coupez!, düşük bütçeli bir zombi filmi çeken ekibin gerçek zombilerin saldırısına uğramasını anlatan bir komedi.
21 Ekim: Çetin İnanç’ın dört filmi; Dünyayı Kurtaran Adam, Vahşi Kan, Çöl ve Ölüm Savaşçısı (Cüneyt Arkın’la birlikte yönetmişti) platforma ekleniyor.
25 Ekim: Bir kadın garip bir şekilde ertesi gün öleceğine inanmaya başlar ancak arkadaşı bunu bir paranoya olarak görür. Hayatımın Son Günü / She Dies Tomorrow, eleştirmenlerin sevdiği ama genel izleyicinin pek de bayılmadığı o filmlerden.
Netflix
Netflix bu hafta kelimenin tam anlamıyla abartmış! Beş güne 13 farklı içerik planlayan platformun, çoğunun bir ay sonra adını bile unutacağımız yapımlara para saçıp sürekli abonelik ücretlerini artırması artık sinir bozucu bir hal almaya başladı, ne dersiniz? Dijital çöplüğün genişlemesinden başka hiçbir işe yaramayan bu stratejinin sektördeki insanlara iş imkânı sağlanması dışında kimseye faydası olduğunu da zannetmiyoruz. Biz yazarken yorulduk, bakalım kaçınız bırakın hepsini izlemeyi, sonuna kadar okuyacak.
19 Ekim: Londra’nın Longharvest Sokağı’nda 1890, 1941, 2023 ve 2053 yıllarında aynı kişinin cesedi bulunur ve geleceği kurtarmak için tarihin akışını değiştiren bu cinayeti çözmek, farklı dönemlerde yaşayan dört dedektife düşer. Si Spencer’ın aynı adlı çizgi romanından uyarlanan mini dizi Bodies, iştah açıcı duruyor.
19 Ekim: Müzik endüstrisinde kendine yer edinmek için en yakın iki arkadaşıyla Miami’ye giden Santi’nin yaşadığı eğlenceli olayları anlatan Neon, reggaeton sevenlerin özellikle ilgisini çekecek bir dizi.
19 Ekim: Amsterdam’da, babasının Meksika restoranında kurye olarak çalışan Amir, iş yaptıkları mahalle modern kafeler ve fitness stüdyolarıyla dolup bir de kiraları artınca zor durumda kalır ve sürekli çatıştığı babasının hükmünden kurtulup kendince daha iyi bir geleceğe adım atmak için kripto para dünyasına girer. Kripto Amir / Crypto Boy, Hollanda yapımı bir film.
20 Ekim: Çağan Irmak imzalı mini dizi Yaratılan, Osmanlı’nın son döneminde geçen serbest bir Frankenstein uyarlaması.
20 Ekim: Doğmamış bebeklerine göz koyan karanlık bir varlıkla yüzleşmek zorunda kalan çifti konu eden Disco Inferno, 15 dakikalık bir korku filmi.
20 Ekim: 46 yaşında baba olan bir adam ve iki arkadaşının modern dünyanın kurallarına ayak uyduramamalarını komik bulan Amcalar / Old Dads, Bill Burr ve Bobby Cannavale’in varlığıyla dikkat çekmeye çalışıyor.
20 Ekim: Élite ve Big Mouth 7. sezonlarıyla dönüyor.
20 Ekim: Doona!, ev arkadaşı olarak tanışan sıradan bir üniversite birinci sınıf öğrencisi ile eski bir K-Pop idolünün arasındaki aşkı konu alan bir yetişkinliğe geçiş öyküsü.
20 Ekim: Vjeran Tomic: Tablo Hırsızı Örümcek Adam / Vjeran Tomic: The Spider-Man of Paris, Fransa tarihinin en büyük sanat eseri hırsızını anlatan bir belgesel film.
24 Ekim: 1985 yılında Paul Castellano’yu herkesin gözü önünde infaz edip Amerika'nın en güçlü mafya ailesinin başına geçen John Gotti’yi anlatan üç bölümlük belgesel Gotti’yi Yakalamak, daha önce defalarca filmlere konu olan suçluyla ilgili farklı bir bulgu sunabilecek mi bakalım.
25 Ekim: Sekiz bölümlük belgesel Gezegenimizde Yaşam / Life on Our Planet, yeryüzünden yok olmuş türleri yoğun görsel efekt desteği ve Morgan Freeman’ın anlatımıyla inceleyen bir yapım.
25 Ekim: David Oyolewo’nun başrolde olduğu Bir Kucak Hüzün / The After, ailesini Londra’daki bir şiddet olayında kaybeden şoför Dayo'nun yeniden toparlama ve toplumla barışma çabasını anlatan 18 dakikalık bir kısa film.
BluTV
Medya sektörünün farklı yönlerini ele alan ve Kübra adlı karakterin gittiği deneme çekimlerinde başına gelen absürt olaylar üzerine kurulu Aslı İnandık dizisi Deneme Çekimi’nin ilk üç bölümü 24 Ekim’de yayınlanacak.
IMDb Pro
Tom Hiddleston’ın yükselişi.
Ve Şimdi Haberler!
Ridley Scott, kasım ayında vizyona girecek 2 saat 38 dakikalık filmi Napolyon / Napoleon için Apple TV+’a özel 4 saatten uzun ikinci bir kurgu hazırladığını açıkladı. Bildiğiniz gibi Apple gişe filmlerine yılda 1 milyar dolar bütçe ayırma kararı almıştı ve bunun ilk örneği olan (250 milyon dolar maliyetli) Martin Scorsese imzalı Dolunay Katilleri / Killers of the Flower Moon, yarın vizyona girecek. İki filmin de vizyon tarihlerinden ortalama 45 gün sonra Apple TV+’a gelmesi bekleniyor.
Vikings: Valhalla’nın gelmesi beklenen üçüncü sezonu, final olacak.
Beklediğimiz haber geldi: Based on a True Story’nin ikinci sezonu onaylandı.
Apple TV+, The Afterparty’yi iki sezonun ardından iptal etti.
14 sezon süren Archer, özel bir bölümle ekranlara veda etti.
Sir Michael Caine, 90 yaşında emekliliğini açıkladı.
Vizyonda Ne İzlesem?
🌕 Dolunay Katilleri / Killers of the Flower Moon: Martin Scorsese’nin aynı adlı romandan uyarlanan yeni filminde Leonardo DiCaprio ve Robert De Niro başrollerde. Haftanın en iyisi.
🪖 Her Şey Aşk İçin: Torununun evleneceği adamı askerlik yapmadı diye beğenmeyen ve çeşitli erkeklik testlerinden geçirmeye karar veren bir dede üzerine komedi. Safa Sarı ve Zafer Algöz var içinde.
🛤️ İbi: Doğu Ekspresi’nin Gizemi: Doğu Ekspresi’nde başlayıp masal diyarlarında süren bir animasyon, yaşı küçük izleyiciler için.
😢 Serçenin Gözyaşı: Kocasından şiddet gören bir kadının yaşadıklarını hem yakın çevresi içinde hem de toplumsal düzeyde incelemeye soyunan bir yerli yapım.
🆇 Testere X: Vay be, on tane mi olmuş.
👨🏻🎓 Öğretmen: Haftanın Bilal Kalyoncu filmi, fanatik Fenerbahçeli bir öğretmenin Trabzon’a tayini çıkması üzerine yaşananları anlatıyor.
📓 Çözümler Kitabı / Le livre des solutions: Michel Gondry, kendisine yakışan oyuncaklı bir filmle döndü. Komik, duygusal ve yaratıcı. Sevenleri kaçırmasın.
Ali Ulvi'den Vizyon Notları
"Yönetmenin Çılgınlığında!"
Michel Gondry’yi nasıl biliriz? Yanıt belli: Müzik videolarından filmlerine dek, bitip tükenmeyen çılgınca enerjisi, orijinal fikirleri olan, serbestçe dolaşan imgeleriyle şaşırtırken, kibrini de hissettiren bir mucit! Dolayısıyla yazıp yönettiği Çözümler Kitabı / Le livre des solutions’daki, mental sağlığı için ilaçlar kullanan ve uçlar arasında her türden bolca patlamalar yaşayan film yönetmeni Marc Becker karakterini de ‘içeriden’ beslediği kesin.
Marc, gri tonlarda, oyuncuların zar zor seçildiği, acayip filmi yapımcılar tarafından elinden alınınca, onu kurgu malzemeleriyle birlikte kaçırıp, küçük ekibiyle teyzesinin evine sığınıyor. Aslında son derece anlayışlı bu yaşlı kadına rağmen, post yapıma başladığı kırsaldaki şirin evde bir ‘yönetmen afeti’ etkisi yaratıyor…
Evet, Gondry, yaratıcılığın kargaşasını ve yansımalarını, sinsi bir mizah duygusu ve Pierre Niney’nin deli dolu performansıyla kafamıza çakıyor. Marc, problemleri, kendi kendine çözüm önerilerini sıraladığı bir defter aracılığıyla halletmeye çalıştıkça, hem ekibinin her bir üyesi, hem de biz seyirciler, hep beraber gayya kuyusuna doğru çekiliyoruz.
Tabii finalde düşünmeden edemiyoruz: Tamamıyla bağımsız davranarak film çekmek zor olsa da, iyi ki Marc gibi ‘deliler’, inatçılar, imkânsızı gerçekleştirenler var. Bu bağlamda, Michel Gondry ile Marc Becker’ın en bütünleştiği ve çok zevk veren sahneyi anmadan geçmeyelim: Marc, ilk kez karşılaştığı orkestraya, sesini, ritmini ve beden dilini kullanarak filmi için istediği müziği çaldırabiliyor... Görmeye değer.
"İşkence ve Cezalandırmada Zirve!"
Bir tarihte, Amsterdam’daki “İşkence Müzesi”nde, Orta Çağ’dan başlayarak üretilmiş kırkın üzerinde ceza aleti görmüştüm; o yüzyılların tasarımcıları insanlara en korkunç acıları tattırmayı en üst seviyeye ulaştırmışlardı.
James Wan ve Leigh Whannell’in yirmi yıldır korku tutkunlarına musallat ettiği Testere / Saw serisinde de, onlarca işkence ve ölüm aletiyle karşılaştık. Bu seri, kanserle mücadele eden ve hayatına giren herkesi bir ahlak terazisinde tartarak hüküm veren, eski inşaat mühendisi ve tasarımcısı John “Jigsaw” Kramer’ın hikâyesi. Seyirci için başlıca çekiciliği ise, her filmde, okyanus enginliğindeki insan anatomisinin hangi yöntemlerle ve araçlarla tahrip edileceği bence. Bu merak, kuşkusuz, ahlak, adalet ve intikamla ilgili tartışmaları gölgelememeli ancak, seyrettiğimiz bir korku serisi. Amaç, perdeden gözlerimizi kaçıracak denli şaşırtıcı ve şiddetli yöntemleri bulmak olduğundan, bu açıdan bakmak daha yerinde olur.
Testere X / Saw X, ilk filmle ikincisi arasında geçiyor. “Jigsaw”, beyin kanserinin tedavisinde umutsuz durumdayken, ameliyat ve ilaçla deneysel tedavi uygulayan bir grubun hastanesine yatıyor. Meksika’da gözlerden ırak bir kırsal alanda, parasını kaptırdıktan sonra öğreniyor ki, sahtekârlıkla karşı karşıya. Bu filmde mesaj net: İnsanların umutlarını ve sınırlı yaşamlarını sömürenler, ölümcül senaryoları hak ederler!
Jigsaw’un tasarımları, insanın hayatta kalma içgüdüsünü sonuna dek zorluyor. Serinin 1 saat 58 dakikalık bu en uzun filminde, zamanı hissettirmeyen bir test-oyun kurgulanmış. Çok ama çok sert; tanık olduklarınıza dayanmanız güç. Marifet de bu değil mi? Parodilerine de epey güldükten sonra, artık cılkı çıkması gereken bir seriyi onuncu filmde bile ciddiye almamızı sağlamak yani.
Geçmişte Ne İzledik? -4-
Beyoğlu Emek Sineması. Her türden yüzlerce filmi, İstanbul Film Festivali’nin cevherlerini keşfettiğimiz değerli yuvamız. Artık yok. Fakat anıları ve ruhuyla yaşamaya devam ediyor… Henüz on yaşında bir çocukken, Emek’in görkemli salonu, klas bir korku-gerilim filmiyle tanışmamı sağlamıştı.
Ocak 1971. İngiliz Robert Fuest, minimal, sade, numarasız ama etkisi ve heyecanı yüksek, tam usta işi bir filme imza atmıştı: Tehlike Yakında / And Soon the Darkness. Korkutmak ya da germek için hikâyedeki unsurları abartmaya gerek olmadığını ve zeki bir kurguyla, seyircinin nasıl diken üstünde oturtulabileceğini ispatlayan filmlerdendi.
İki İngiliz kız, Fransa kırsalında bisikletleriyle seyahat ederken bir motosikletli tarafından takip ediliyor ve ağaçlıklı bir bölgede mola verdiklerinde tehlikeye adım atıyorlardı… Alttan alta cinsel çağrışımlarla adeta davet edilen saldırganlık, tekinsiz bir bölgedeki kaçıp kovalamaca ve daha sonra birçok filmde kullanılacak şaşırtmaca üçgeniyle beni epey bir korkmuştu. Bu nedenle, Emek’teki o pazar gününü asla unutamam.
Not: Tam 40 yıl sonra yeniden çevrimi, konunun genişletildiği, abartılı bir düş kırıklığıydı. (Ali Ulvi Uyanık)
Ayrıca...
Jean-Luc Godard neden çok önemli bir yönetmen, bir türlü anlam veremiyor musunuz? İşte fırsat.
Katkılarından dolayı Ali Ulvi Uyanık, Ozancan Demirışık, Zeynep Şima ve MUBI Türkiye’ye teşekkür ederiz.
Bağımsız yayıncılığa destek olmak isterseniz 10 TL, 25 TL, 50 TL, 75 TL, 100 TL ya da 500 TL karşılığında Dijital Teşekkür Kartları alabilir ve dilerseniz sevdiklerinize hediye olarak gönderebilirsiniz.