F1: Voltran’ı Oluşturmaya Hazır Olun
Tanju Baran, 27 Haziran'da vizyona girecek Apple filmi F1: The Movie'yi yazdı.
Aksiyon, sinemanın icat edildiği günden beri var olan bir tür. Filmler henüz renklenmemiş, ses teşrif etmemişken aksiyon türü oradaydı. Bugün de burada, muhtemelen yarın da olacak çünkü sinemanın evrimiyle paralel sürekli kabuk değiştirmeyi ve çağın ihtiyaçlarına göre kendini yenilemeyi hep başardı. Lakin son dönüşümü epey sancılı oldu, yeşil ekran teknolojisiyle beraber hiç olmadığı kadar özünden uzaklaştı, bambaşka bir şeye dönüştü. Marvel önderliğinde bir norm haline gelen yeşil ekran teknolojisi sayesinde yıldızların artık Buster Keaton gibi vagondan vagona atlamasına, Belmondo gibi bir kamyon kasasının arkasında tepeden aşağıya yuvarlanmasına gerek yok. Her şey kontrollü ve güvenli bir ortamda gerçekleşiyor. Stüdyonun içine isterseniz Mars’ı bile sığdırabiliyorsunuz. Yine de dönüşüme karşı çıkan, aksiyon sinemasını yüz yıldır yapıldığı şekliyle gerçek mekanlarda, gerçek oyuncularla icra etmeye çalışan kimseler var. Çok şükür, Tom Cruise hâlâ koşturuyor. Top Gun: Maverick’te (2022) Tom Cruise’a eşlik eden yönetmen Joseph Kosinski de aksiyonu eski usul çekme konusunda takıntılı. Kosinski, Top Gun: Maverick’te başardığı şeyi şimdi de aksiyon denince akla ilk gelen sporda, tarihi kanla ve adrenalinle yazılmış Formula 1’de gerçekleştirmeye geliyor.
İsmi uzun süre Apex olarak anılan ve Hollywood’daki grev nedeniyle takvimi epey sarkan yepyeni yarış filmi F1, kolektif bir aklın ürünü. Yapımcı koltuğunda aksiyon türüyle özdeşleşmiş Jerry Bruckheimer ile emeklilik planları arasına sinemayı da koyan, Formula 1 tarihinin en çok şampiyon olmuş pilotu Lewis Hamilton oturuyor. “İki film çektik,” diyor Bruckheimer, Hollywood’daki grevin bütün planları bozmasına rağmen filme aslında pozitif yansıdığının altını çizerken. “İlk film tamamen second unit çalışmasıydı ve şimdi dramatik hikâyeyi inşa ediyoruz... Joseph’in görsel işleri bizzat yönetmesi bizim için büyük şanstı, çünkü normalde bunun maliyetini karşılayamazsınız.”
Bruckheimer’ın açıklamasını somutlaştırmak için zihnimizde bir yarış sahnesi canlandıralım. Normalde yarış sahnesinin çoğunda oyuncular görünmez; birbirini sollamaya çalışan araçları, yılan gibi kıvrılan pisti, tezahürat yapan seyircileri, padoktaki kargaşayı görürüz. Bunlar bir nevi stok görüntülerdir ve second unit denilen, genelde bir yardımcı yönetmenin başında bulunduğu küçük bir ekip tarafından çekilir. Senaristlerin beş ay sürecek grevi nedeniyle Hollywood kontak kapatınca bizzat yönetmen Kosinski, second unit’in başına geçmiş ve Formula 1 takvimini aylarca takip ederek yüzlerce saatlik stok görüntü elde etmiş. Muhtemelen F1’deki yarış sahnelerinin tamamı, gerçek seyirciler önünde, gerçekten yarışan araçlara ait görüntülerden oluşacak. Tabii burada FIA’nın ve Formula 1 dünyasının Drive to Survive ile edindiği “işbirliği” pratiğinin etkisi büyük. Filmin önemli bir bölümü Birleşik Arap Emirlikleri’nde, gerçek mekânlarda, yerel yetkililerin maddi ve manevi desteğiyle çekildi. “2024 Abu Dabi Grand Prix’sinde kapsamlı bir prodüksiyonu kolaylaştırarak Apple Original Films şirketiyle ilk işbirliğimizi gerçekleştirdik. Dünyanın dört bir yanındaki prodüksiyon ekipleri, Abu Dabi Film Komisyonu’nun sağladığı finansal, lojistik ve teknik destekten faydalanmaya devam edecek,” ifadeleriyle, 29 gün süren çekimlerin, sinema dünyasıyla yaptıkları iş birliğinin ilk adımı olduğunun altını çiziyor Abu Dabi tarafı.
Brad Pitt ile Damson Idris’in pilot koltuğunda oturduğu kurmaca APXGP takımının sıcak karşılandığı tek yer Abu Dabi değil. Silverstone da ekibi içten kucaklamış. Britanya Grand Prix’sinde, gridde Ferrari’nin hemen yanında konumlanan APXGP takımının ihtiyar pilotu Brad Pitt, Formula 1 dünyasının filme yaklaşımını şu şekilde özetliyor: “Herkes bize çok iyi davrandı, takımlar kapılarını açtı. FIA gerçekten yardımcı oldu, F1 ve Stefano Domenicali de öyle. Herkes inanılmazdı.” Hem filmi hem de Formula 1 dünyasını temsil eden Hamilton, pilotlarla beraber Brad Pitt ve Kosinski’nin katıldığı Silverstone’daki sürücüler toplantısını “muhtemelen şimdiye kadar yapılmış en iyisi” olarak nitelendiriyor. Ayrıca, Tom Cruise’un aksiyon sinemasının yüz aklarından Görevimiz Tehlike serisinin son filmi Ölümcül Hesaplaşma / The Final Reckoning’de (2023) dublörlük yapan eski F2 pilotları Craig Dolby ve Luciano Bachetta, APXGP’nin Formula 2 araçlarından dönüştürülen arabalarıyla Silverstone’daki sıralama turlarına dahi katılmış. Görünen o ki, F1 filminin gerçekten F1 dünyasını temsil edeceğine herkes yürekten inanıyor.
Film ekibinin işbirliği yaptığı tek kurum FIA değil. Büyük bütçeli yapımların kamera üreten firmalarla ortak çalışması, filmin ihtiyaçlarına göre ekipman geliştirmeleri çok eski bir Hollywood geleneği ve F1 yaratıcı ekibinin, Top Gun: Maverick’te de beraber çalıştıkları Sony’yle büyük bir ortaklığı var. Kosinski’nin F1 dahil kariyerindeki altı uzun metraj filmin hepsinde beraber çalıştığı görüntü yönetmeni Claudio Miranda, Top Gun: Maverick’te yüksek hızda gerçekleştirilen uçuş sahnelerini çekmek için Sony’yle beraber Rialto kamera sistemini kullandıklarını ve geliştirdiklerini belirtiyor. Rialto sistemi, kabaca, kameranın gövdesini sensörden ayırarak alandan tasarruf etmeyi ve böylece kokpitin içine birden fazla kamera yerleştirmeyi sağlayan bir sistem. Miranda’nın aktardığına göre uzaktan kumandayla kontrol edilebildiği için pan yapmak ve odak değiştirmek de mümkün. Top Gun: Maverick’te film ekibinden bir tek Tom Cruise gerçekten uçtuğu için sadece onun uçağına kameraları yerleştirmeleri yeterli olmuş ama F1’e gelince iş çetrefilleşmiş. “... Formula 1’de ise oyuncular arabaları gerçekten kullanıyordu. Bu yüzden hem pilotların sürüş yaparken rahat görebilmesini sağlamak hem de istediğimiz çekimleri almak için küçük bir kamera sistemine ihtiyacımız vardı.” Sony Kuzey Amerika Başkanı Neal Manowitz de F1 filminin ve Miranda’nın, ürünlerin geliştirme sürecine derinlemesine dahil olduğunu ve geleceği ortaklaşa yaratma fikrini paylaştıklarını belirtiyor.
Apple’dan Sony’ye, FIA’dan Abu Dabi’ye, Hamilton’dan Kosinski’ye herkes Voltran’ı oluşturmak için güç birliği yapmış durumda. Belki, Red Bull’un “filmin kötü adamı” olmasından çekinen ve konuya şerh düşen Horner’ı hariç tutabiliriz. F1’in tarihin en iyi yarış filmlerinden biri, muhtemelen birincisi olması için her şey hazır fakat siz de Horner gibi “dramatik hikâye inşası” konusunda haklı endişeler taşıyorsanız merak etmeyin, Kosinski’nin ilk uğradığı adres, Frankenheimer’ın Grand Prix’si (1966) olmuş. Voltran hazır, geriye bir tek 27 Haziran’da damalı bayraklarla sinema salonlarına akın etmek kalıyor.